Kayıtlar

Resim
Evlilik Sınav Değilse, Neden Bu Kadar Çok Kalan Var? Evlilik, hayatın en önemli dönüm noktası olarak görülür çünkü öyledir. Mutluluğun evlilikle geleceğine dair güçlü bir inanç vardır. Oysa bu beklenti, her ne kadar iyi niyetli olsa da, gerçeklikten uzak bir düşüncedir. Çünkü mutluluk, dışarıda değil, içeridedir. Yani sende . Kadında da, erkekte de... Başkasıyla paylaşılabilir ama asla başkasından inşa edilemez. Mutluluğun anahtarı evlilikte değil, insanın kendi içsel huzurundadır. Ancak ne yazık ki bu gerçek, geleneksel kalıpların ve toplumsal beklentilerin gölgesinde kalır.  Erkek için hovardalık, sorgulanmadıkça doğuştan gelen bir dürtü gibi gösterilir. Bugün birçok bekar erkek bu durumu normalleştirmiş durumda. Kadınlar ise ilişkilerde sonsuz güven arayışında. Sevgi gördüklerinde huzurla dolarlar; görmediklerinde ise yalnızca sabırla yetinmek zorunda kalırlar. Bir de toplumda dolaşan şu meşhur söz var: “Kadın erkeği iyi anladığında ama az sevdiğinde, erkek kadını çok s...
Resim
  02:42 Kendime bile anlatamadığım zamanlar var artık… Dilimin dönmediği, içimde kıvrılıp sessizce bekleyen hisleri yazıya döküyorum. Eskiden nadirdi bu sessizlikler şimdi günlerimin rutini oldu. Yazmak, artık bir ihtiyaç değil… bir sığınak. Marguerite Duras, “İnsan içinde bir yabancıyı barındırır; yazmak, işte o yabancıya ulaşmaktır.” diyor. Ama sevgili Marguerite, benim içimdeki yabancı değil… O, beni bana yabancılaştıran. Varlığıyla eksilten, yokluğuyla unutan. Sessiz çığlıklarımı duymak istemeyen bir sağır. Ve ben bilirim; kalbine en yakın kulağa sahip olan hep oydu. Yine de en çok o sustu bana. Duy beni… aşkın içinden geçip yarım kalmış bir sesim artık. Hem sağır, hem dilsiz bir özlemle… seni çağırıyorum. Yüzünü içime düşürdüm yine... Yazıyorum. Kaçıncı kırılış bu, kaçıncı rüyanın içime saplanışı? Kaç kere daha sensiz uyanacağım, bilmiyorum. Sen… Hayallerimin kokusunu taşıyan büyü, Bir zamanlar fırtınamdın, Sonra en büyük sessizliğim oldun. Huzur sandığım h...
Resim
Selamun aleyküm... Bu sadece bir söz değil. Bir dua... Bir kimlik... Bir gönül kapısıdır. “Es-Selam” olan Allah’ın adıyla başlar. Ve her selam, karşımızdakine şu temennidir: “Dünya ve ahiret saadetin daim olsun.” Ama ne kadar farkındayız bu duanın? Kaç kişi hâlâ hissederek selam veriyor? Sayabilir miyiz?  Bugün selam, çoğu zaman sadece bir alışkanlık... Yüzeysel, cevapsız... hatta bazen mahcup bir mırıldanışa dönüştü: “Ve aleykümm...?”son kelime hep muallak.  Oysa Peygamberimiz (sav) buyuruyor: “Aranızda selamı yayınız.” Çünkü selam; imandır, sevgidir, kardeşliktir. Selam vermek... Görmektir. Değer vermektir. Ve dua etmektir. Peki neden kaçıyoruz? “Selam” ağır mı geliyor da, yerine “merhaba” diyoruz? Oysa ikisi de aynı kökten gelir... Ama biri Allah’ın adıyla başlar. Bugün sokaklar selamsız... Gençler arasında selam neredeyse unutulmuş. Sanki sadece cami cemaatine, mahalle büyüklerine ait bir gelenek gibi... ama unutmamalıyız: “Önce selam, sonra kelam.” Belki bir gün... “Selam...
Resim
  Geceden aydınlık sabahlara uyandığımız günleri hızla geride bırakıyoruz. Alametlere ihtiyaç duymadığımız ahir zamanın bir parçasıyız artık. Ramazana eriştik sevincini son 9 gün kaldı hüznü ile  birlikte yaşıyoruz. Şaşırdığımız durumlar o an normalleşiyor, biz normallikten gittikçe uzaklaşıyoruz.  Dünyanın bir ucunda "Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed (sav) onun kulu ve elçisidir." inancımıza mutabık kardeşlerimiz zulüm altında bizler ise dünyanın bir  ucunda zevk sefa içindeyiz. Ramazana eriştik diye hayali huzur bahçemizde gezinirken, kah ne yiyeceğiz kah ne yedireceğiz derdiyle dertlenirken ekmek kırıntılarını topraktan eleyen elediği kırıntıları ıslatıp ekmek yapma çabasıyla çaresizlik arasında gidip gelen teyzelerimize dua ediyoruz.. eski ramazanlar kaldı mı derken aslında bu Ramazanın normal bir Ramazan olmadığını unutuyoruz ya da kabullenmek istemiyoruz bilmiyorum. Rabbimizden imanlı iyi ve kolay ölüm istiyoruz ölümün bile hayırlısını istiyoruz amma ...
Resim
 Sevmek Belası İfadelerin içimizden çıkıp gitmesini kafaya taktıysak ve öyle rahatlayacaksak çıksın gitsin. Kırılmak yıllarımızı alacaksa eskisinin üzerine yenisini koymanın anlamı yok.. çıksın gitsin. Güzel günlerin özlenmesi kadar acı ve normal bir şey yok. Istıraptan zevk alanlara çok mu güldük bilmem ki. Kalbimize gelmeyen kalmadı şu hale bak. Bir nefes kadar yakın olduğumuz zamanların hiç kıymeti bilinmemiş gibi. Küçük dedikleri dünya koskoca şehirden gerçekten küçük gibi. Bir tesadüf bile rüya olmamalı her şeyi görüp yalnızca tesadüfü rüyalara bırakmamalı. Yüreğimiz boğazımıza yapıştığında bilhassa. Sarılabilmeliyiz en azından çok sevenlerin buna hakkı var. Sımsıkı. Yürekten daha sıkı. Şimdi hayalini kurduğumuz o günleri hayalsiz yaşıyoruz. Sıfırdan hayal kuranlar bile 1-0 önde.  Güzel günlerin toyluğa denk gelmesi kadar berbat bir şey yok. İnsan en hakiki dersi severse alıyormuş. Kişiyle değil her şeyle. Kalbin firakt...

Üç günlük heves..

Yakın zamanda gelinlik giyecek olmam gelinliğe olan eleştirilerimi kaleme almama mani olmaz kanaatindeyim. Memnuniyetler beraberinde mecburiyetleri getiriyor illaki. "El alem" bir şey demesin, sevdiklerimizin gönlü incinmesin diye doğru bildiklerimizi sinemize çekeceğiz. Ahkam kesemeyince "seninde gönlün var gibi" etiketine maruz kalıyoruz..her halükarda şahdık şahbaz oluyoruz yani. İnsan dünyaya gözünü açtığı andan itibaren tüketicilik kimliğini de kazanmaktadır. Bireyin modaya uyması onun aynı zamanda toplumsal kimliğinin de onaylanmasını beraberinde getirir. Kişi bu şekilde kendini bulunduğu topluma, örgüte ya da gruba ait hissetmektedir. Peki ne gerek vardır? Uzuvlarımızdan bir şeyler mi eksilecektir? Bayanlar batının demagoji ağına yakalanınca durumu toparlayamıyor istekleri en mutlu gününe kadar çorap söküğü gibi geliyor. Hanım kardeşlerimiz gösterişsel değere sahip ürünleri kitle iletişim araçlarından ve reklamlardan öğrenince karamsarlıkları ve karars...

Para mı mutluluğu getiren?

Resim
Mutluluk insanın hayatta her türlü imkana sahip olması değil, sahip olduklarıyla yetinmesini bilmesidir. Mutlu olabilmek sahip olduklarının farkına varabilmektir. Ben paranın mutluluğa katkıda bulunacağını inkâr etmiyorum, ama tek başına paranın da mutluluk getireceğine inanmıyorum.  Yaklaşan 18 mart kazanılan Çanakkale Savaşı paranın yeterli olmadığına en güzel delildir. Düşmanların her türlü mühimmat yeterliliği karşısında Türk Milletinin fakirliği ama inancının zenginliği Çanakkale Savaşında bizim galip gelmemize neden olmuştur. Düşünelim...gazilerimize yüklü bir paramı istersiniz yoksa kaybettiğiniz uzuvlarınızı mı? diye sorduğumuzda alacağımız yanıt onların mutluluklarının anahtarı olan "tabiki uzuvlarımız" yanıtını duyar gibi oluyoruz.  Görüldüğü gibi galibiyetin sırrı ve sonucu para değil mutluluktur. Mutluluğumuzu engelleyen şey para değil karşı tavırlardır.  Aç çocuğunu doyurmak için bir somun ekmek çalmaktan hapse atılmış kadına biraz paranın haya...