Hepimizin meselesi..



İleriye doğru baktığımızda 
tahminden öteye gidemediğimiz gerçek.
"Nerede o eski günler" dediğimiz ihtiyar cümlemiz ağzımıza takıldıysa, geçmişe özlem artıyor demektir. 
Son günlerde bakıyorum etrafıma rahatlığa boydan boya uzanmış bir gençlik yetişiyor. Yeni nesilin peşi sıra bir önceki kuşakta bu neslin rehavetine ram olmuş durumda. 
Örnek şahsiyetler niye olduğu yerde sayıyor? Kaybedilen özün yokluğundan olacak ki çoğumuz geriye dönüp baktığında geçmişi hatırlamak istemiyor. Bir de üzerine gülünç varsayılıyor. 
Eskiden diye başladığımız cümlelerin devamı gelince içimize doğan sabah güneşinin verdiği huzur.
Önceleri, ucuzun tat verdiği, uzağın haz verdiği hoş günler. Nerede o eski günler? Burada şimdi ihtiyar cümlemiz.
Evden çıkmışız, mahallede koşmuşuz, yorgunluktan geceleyin uykuda uçmuşuz, artık bir tatlı rüya günümüzde. Mahalleye topunu alıp gelen çocuğa ilgi farklı iken, ip atlamak için lastiğini tutup getiren kıza imreniş bambaşka iken gözümüz neleri görmeye, gönlümüz nelere özenmeye mecbur oldu. Çocukluğumuza indirilen perdeyi aralamak kolay mı.. sanmıyorum. Unutulan geçmişi hatırlatmak "hatırlatmak" eyleminin yazılışı kadar kolay olmasa gerek. Bizden sonra gelen zürriyet elin yedi kat yabancısı olmayıp canımızdan olunca derdin tam orta yerinde buluyor insan kendini. Bu illet meraret boşluğa doğru çekiyor biz dertli görünümlü dertsizleri.
Dertsizleri diyorum çünkü, hakikaten dertlenmiş olsak tesirini en yakın kendimizde hissedeceğiz kanaatindeyim. Sonra zürriyetimiz veyahut elin yedi kat yabancısı nefsimizden sonra herkes sırayla işte. 
Kedinin kendini aslan zannetmesine izin vermemizle başladı çorap söküğü. Neyse ki torunlarım da şunu görebilecek ümidini içimde arasam da tarasam da bulamıyorum. 
Dinazorlaşmadım o kadar da değil ama durum cidden vahim. 
Geçmişimizden koleksiyonumuza demir paralar dışında neleri koyabiliyoruz?
Mumla aranan çocukluğumuz az kıt gördüğümüz rüyanın tıpkısının aynısı. Uçurumun ucuna güle oynaya getirdiğimiz genç nesilin hali harap. Ağlanacak halimize gülüyoruz hâsılı. 
Geçenler de sosyal medya üzerinden denk geldiğim "Oğlum çiş yapmayı öğrendi" yazılı pasta, ağlanacak halimize gülme kısmına yeterli bir örnektir diye düşünüyorum. Annelerimizi de kaybettik babalar hala aranıyor..!
Ahir zamana doğru yürüdüğümüz esasında çetrefilli, bir o kadar afilli yolda düşmeden yüremek mümkün değil. Kalkmak da yuvarlanmak da fıtratımız da var.
Dünya'nın bir ucundaki kardeşlerimizle mahşer yerinde karşı karşıya gelince imani boyutta  eksiklerinden bile müslümanlar olarak sorumluyuz. Gözümüzün önünde yanan dosta bir bardak suyu çok mu görüyoruz? Ne demiş şair;
Gülünüz yoksa gülüverin.
Bir tebessümle başlar belki mutlu sonlar. 
Kalben ve fikren..
Manen ve zihnen.. yeter ki inanalım.
Rabbim, sayılı ömrün azlığını idrak edenlerden, şükür cesareti gösterip acziyet ne demek anlayabilenlerden eylesin..
Okuyunca, dertlenenlerden olabilmek temennisiyle..çünkü anlamak da kafi gelmiyor bir süre sonra. Hep daha fazlası, hep daha başkası.
Hayırlısı diyelim hayırsızı bizden  ırak olsun. 
Okuyanlardan da eleştirmeye tenezzül etmeyenlerden de Allah razı olsun.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar