Dolu dolu geçen zamanın ufak penceresinden..
Nefes almak için yetişen son esintinin muştusu geliyor inceden.
Gülen gözlere kararmış kalplerden süzülen siyahların birikintisi, özleyen kalplere sıkışan insan müsveddeleri. Hayat ne zıt. Hayat ne garip. İnsan gibi ama insan değil. Şaka gibi ama şaka değil.
Kaçılmıyor da, hele inancın varsa hakikate sabırdan başka yere gidilmiyor da...
Memnuniyetsizlerin hava sahasında, özgür düşünenlerin fikir bahçesinde azad edilebilirim ihtimaline umudum tam. Bedbin değiliz çok şükür.
Birimizin kalbi kaşınırken, birimizin kalbi acıyor.
Ancak nefsini (Sui ahlaktan terbiye ve edeble) temizleyen kurtulmuştur. Eş-Şems müjdesi, gönüllere düşmek için imdat diyerek yetişiyor.
İmdat demek aklımıza gelmiyor çünkü devamız bir yolunu bulur diye şartlamışız kendimizi.
Kul olarak bencil olmamız bizden başka kimseye rahatsızlık vermiyor. Israrla kendini beğenmiş ve kayırmış biri olmak dikkatleri kaç defa üzerine çekebilir? Bir...iki...hiç.
Kırdığının farkında ama kimi kırdığının farkında değil sıra neden kırdığına gelecek, beklemek isteyen olursa...
İnsanoğlu niye böyle? Fıtratın sebeplerine sığınırken sorumluluklarını üzerinden bir çırpıda atıyor.
Kaçmak çözümse, kalmak niye?
Sevgi peyda edilirken neden gitmek fiili olsun ki yada neden acı ya dönüştürülsün?
İhtiyacımız olan inancımız, bildiklerimiz, ilme iştiyakımız, dostumuz, yolumuz. Böylelikle geri de kimse de kalmıyor. Özlemek bile yan yana. Kitabınız bile çayınızla beraber siz de dostunuzla.
Hayat denen serüven de ayakları havaya dikip de kafayı yere gömmek hiç bir zaman kazandırmadı, kazandırmayacak. Bizler bu serüvende sürünenler değil ayaklarının üstünde ilerleyenleriz. Geride bıraktığımız kendimiz de olabiliriz. Yolun engellerine ram olmak değil, yolun engellerine mücahid(e) olmak evlası. Düşkünün tedavisi yalnızlıktır. Kalabalıkta kaldıran olmayınca daha da atar kendini yerlere. Yine fıtrat devrede. Bakıldığı vakit ne enteresan insaoğlu. Görünce baştan aşağıya sanat, bakınca sıfırı tüketmiş bedbaht. Kalbi bed-bu.. Kalbi a'ma.. Dil yıllarca söylesin, kalp tamam derse insan o anda a'la.
Yırtık dondan fırlamak eylemini öyle güzel gerçekleştiriyoruz ki kul olmak en zor ve sonra ki iş.
El alem ne der sözünü paylaşırken, el alem ne dercesine yaşamak hayatı anlamsız kılan bir başka eylem.
Ömür sermayesini haybeye yaşayangiller;
Size hiç bir nasihatim yok çünkü aldığım nasihatleri duymakla vazifedarım ben. Klavye danslarını izlemekten köşede birikenler taştı farzedin. Günümüze, gündeminize aldıklarınızı ince eleyip sık dokurken akıl yaşınızı hatırlayın. Artık bizden geçti derken, en çok sizde kalanları..
Hata üstüne hata yaparken ' bugün almam gereken alttan bir dersim kaldı' demeyi hatırlayın. Ertelemeyenlerden olmak duasıyla...
"İşte kuvvet, bugünün işini yarına bırakmamaktır. Öyle yaparsanız işler üzerinize yığılır ve hangisini yapacağınızı bilemezsiniz, sonunda bir kısmını zayi edersiniz. (İbn-i Ebi Şeyb, Musannef,VII 197/35295)
Nefes almak için yetişen son esintinin muştusu geliyor inceden.
Gülen gözlere kararmış kalplerden süzülen siyahların birikintisi, özleyen kalplere sıkışan insan müsveddeleri. Hayat ne zıt. Hayat ne garip. İnsan gibi ama insan değil. Şaka gibi ama şaka değil.
Kaçılmıyor da, hele inancın varsa hakikate sabırdan başka yere gidilmiyor da...
Memnuniyetsizlerin hava sahasında, özgür düşünenlerin fikir bahçesinde azad edilebilirim ihtimaline umudum tam. Bedbin değiliz çok şükür.
Birimizin kalbi kaşınırken, birimizin kalbi acıyor.
Ancak nefsini (Sui ahlaktan terbiye ve edeble) temizleyen kurtulmuştur. Eş-Şems müjdesi, gönüllere düşmek için imdat diyerek yetişiyor.
İmdat demek aklımıza gelmiyor çünkü devamız bir yolunu bulur diye şartlamışız kendimizi.
Kul olarak bencil olmamız bizden başka kimseye rahatsızlık vermiyor. Israrla kendini beğenmiş ve kayırmış biri olmak dikkatleri kaç defa üzerine çekebilir? Bir...iki...hiç.
Kırdığının farkında ama kimi kırdığının farkında değil sıra neden kırdığına gelecek, beklemek isteyen olursa...
İnsanoğlu niye böyle? Fıtratın sebeplerine sığınırken sorumluluklarını üzerinden bir çırpıda atıyor.
Kaçmak çözümse, kalmak niye?
Sevgi peyda edilirken neden gitmek fiili olsun ki yada neden acı ya dönüştürülsün?
İhtiyacımız olan inancımız, bildiklerimiz, ilme iştiyakımız, dostumuz, yolumuz. Böylelikle geri de kimse de kalmıyor. Özlemek bile yan yana. Kitabınız bile çayınızla beraber siz de dostunuzla.
Hayat denen serüven de ayakları havaya dikip de kafayı yere gömmek hiç bir zaman kazandırmadı, kazandırmayacak. Bizler bu serüvende sürünenler değil ayaklarının üstünde ilerleyenleriz. Geride bıraktığımız kendimiz de olabiliriz. Yolun engellerine ram olmak değil, yolun engellerine mücahid(e) olmak evlası. Düşkünün tedavisi yalnızlıktır. Kalabalıkta kaldıran olmayınca daha da atar kendini yerlere. Yine fıtrat devrede. Bakıldığı vakit ne enteresan insaoğlu. Görünce baştan aşağıya sanat, bakınca sıfırı tüketmiş bedbaht. Kalbi bed-bu.. Kalbi a'ma.. Dil yıllarca söylesin, kalp tamam derse insan o anda a'la.
Yırtık dondan fırlamak eylemini öyle güzel gerçekleştiriyoruz ki kul olmak en zor ve sonra ki iş.
El alem ne der sözünü paylaşırken, el alem ne dercesine yaşamak hayatı anlamsız kılan bir başka eylem.
Ömür sermayesini haybeye yaşayangiller;
Size hiç bir nasihatim yok çünkü aldığım nasihatleri duymakla vazifedarım ben. Klavye danslarını izlemekten köşede birikenler taştı farzedin. Günümüze, gündeminize aldıklarınızı ince eleyip sık dokurken akıl yaşınızı hatırlayın. Artık bizden geçti derken, en çok sizde kalanları..
Hata üstüne hata yaparken ' bugün almam gereken alttan bir dersim kaldı' demeyi hatırlayın. Ertelemeyenlerden olmak duasıyla...
"İşte kuvvet, bugünün işini yarına bırakmamaktır. Öyle yaparsanız işler üzerinize yığılır ve hangisini yapacağınızı bilemezsiniz, sonunda bir kısmını zayi edersiniz. (İbn-i Ebi Şeyb, Musannef,VII 197/35295)
Yorumlar
Yorum Gönder