Belirsizlik..
Olmayan taraf ve olan taraf arasındaki çaresizlik. Rüya gibi günlerden bir gün masalı.
Başı sonu olmayan ortasıyla ortada kalmış iki karakter. Tenha tepelerde, karanlık gecelerde buluşan iki gönül. Yanyanayken hasret gönüldaş!ar. Bunlara isim çok koyulur. Kim haklı, kim haksız belli değil. Suçlu sevense, haklı gidense adaleti beklemek saçma olur.
Ma'şukunu özlediği her an boğazına bir şeyler oturur kalkmaz, diyemez de çünkü duyulursa bu aşkın büyüsü bozulur.
Avare olmaya başladığınızı, eski yaşantınızdan iyi olacağınızı umarken daha beter olduğunuzu hissettiğiniz günlerde inancınız azalır. Belirtemem azalır ona buna diye tek ve net cevap her şeye...öyle işte.
3 ay boyunca kaldığım yerden devam ettiğim rüyamın tesirindeyim hala. Git denilince gidilseydi, kal demek için yalvarmak olmazdı öyleyse.
Şimdi son bir aydır dolu dolu yalnızım. Beni bekleme demeden giden zeryâ'nın arkasından tekliğime yalnızımdan başka isim bulamadım.
Konuşurken bir anda gülüşünde gamzelerimi yitirdiğim birini şu zamanda kaybettim. Güvenini, umuyorum belki ama bir zamanlar kazanmış olduğum sevgisini yeniden kazanma çabasında mıyım asla. Çünkü ölen sevginin tek katili ben değilim. Dün güzelse bugün de güzel olmak zorunda değil. Her türlü kararına kaygı değil saygı duyuyor olmak da erdemliktir neticede.
Özlüyorum .. kalbime sorarsanız aklımla aynı fikirde onu deliler gibi özlüyorum. Evin anahtarı değişmiş sokakta kalmışcasına müptezeller gibiyim. Biliyorum, değilim oysa. Ama öncelik hissetmenin bende onun yalancısıyım.
Dünyanın sonunun gelmemiş olması eskisi gibi güzel günlerimin olmayışıyla zıt.
"Içinizdeki kis henüz büyümemiş, alabiliriz" diyecek doktora ihtiyacım var belkide.
Kaderin cilvesiyle en özel günlerimde hep yalnızım. Mantığım şunu bir türlü kabul etmiyor. Yalnız birinin başka birini yalnız koymaya hakkı var mı?
Cümlelerim uçurum kenarında farkındayım.
Her an isyandan kendini bırakabilir o yüzden dikkat etmeliyim. Birine mesaj verici şeyler karalamak beni herkesten biri yapar. Şu yaşadıklarımla kendimi ne kayırabiliyorum, ne kaçırabiliyorum herkesten. Yaşadığım şehir İstanbul, ama bu şehre bile sığamıyorum.
Bizi yaşlandıran özlem.. gençliğe özlem, düne özlem, yarına özlem...
Kaburgalarınızı sarılırken bağışladığınız en sevdikleriniz olur hep. Sarılmak sadece sarılmak değilmiş. Yazıldığı gibi okunmuyormuş. Bundan sonrası bir başka özlem. Hayatımsa virajlardan ibaret, vuslata değil yol arkadaşıma özlem.
Mavinin elli tonunu görmek için kafanızı yukarı kaldırdığınızda mavinin elli tonunu mu görürsünüz yoksa gökyüzünü mü? Önceden sevebileceğinizi düşündüğünüz kişide elli ton aramazsınız. O zaten gökyüzü gibidir elli ton kimseyi entrese etmez. Defoları, arızaları dahil etmiyorum bile.
Avuçlarımla ezberlediğim yüzünü, yeşilin en güzel tonunu yakaladığım gözlerini, kibarlığın ne demek olduğunu duyduğum sesini, kalbin yumruk büyüklüğünde değil de dünyaları alabileceği sevgisini şimdi nasıl boşverebilirim. Kendi kendimin doktoruyum hâsılı. Ma'şukiyet nasıl sormadan hissedebilsek keşke.
Çocuktur ağlar ağlar susar rolü bana göre değil desem de giden ait olduğu yalnızlığına çoktan geri döndü. "Neşemizi bulalım" sözü işte böyle sonlara binaen.
Şimdi son bir aydır dolu dolu yalnızım. Beni bekleme demeden giden zeryâ'nın arkasından tekliğime yalnızımdan başka isim bulamadım.
Konuşurken bir anda gülüşünde gamzelerimi yitirdiğim birini şu zamanda kaybettim. Güvenini, umuyorum belki ama bir zamanlar kazanmış olduğum sevgisini yeniden kazanma çabasında mıyım asla. Çünkü ölen sevginin tek katili ben değilim. Dün güzelse bugün de güzel olmak zorunda değil. Her türlü kararına kaygı değil saygı duyuyor olmak da erdemliktir neticede.
Özlüyorum .. kalbime sorarsanız aklımla aynı fikirde onu deliler gibi özlüyorum. Evin anahtarı değişmiş sokakta kalmışcasına müptezeller gibiyim. Biliyorum, değilim oysa. Ama öncelik hissetmenin bende onun yalancısıyım.
Dünyanın sonunun gelmemiş olması eskisi gibi güzel günlerimin olmayışıyla zıt.
"Içinizdeki kis henüz büyümemiş, alabiliriz" diyecek doktora ihtiyacım var belkide.
Kaderin cilvesiyle en özel günlerimde hep yalnızım. Mantığım şunu bir türlü kabul etmiyor. Yalnız birinin başka birini yalnız koymaya hakkı var mı?
Cümlelerim uçurum kenarında farkındayım.
Her an isyandan kendini bırakabilir o yüzden dikkat etmeliyim. Birine mesaj verici şeyler karalamak beni herkesten biri yapar. Şu yaşadıklarımla kendimi ne kayırabiliyorum, ne kaçırabiliyorum herkesten. Yaşadığım şehir İstanbul, ama bu şehre bile sığamıyorum.
Bizi yaşlandıran özlem.. gençliğe özlem, düne özlem, yarına özlem...
Kaburgalarınızı sarılırken bağışladığınız en sevdikleriniz olur hep. Sarılmak sadece sarılmak değilmiş. Yazıldığı gibi okunmuyormuş. Bundan sonrası bir başka özlem. Hayatımsa virajlardan ibaret, vuslata değil yol arkadaşıma özlem.
Mavinin elli tonunu görmek için kafanızı yukarı kaldırdığınızda mavinin elli tonunu mu görürsünüz yoksa gökyüzünü mü? Önceden sevebileceğinizi düşündüğünüz kişide elli ton aramazsınız. O zaten gökyüzü gibidir elli ton kimseyi entrese etmez. Defoları, arızaları dahil etmiyorum bile.
Avuçlarımla ezberlediğim yüzünü, yeşilin en güzel tonunu yakaladığım gözlerini, kibarlığın ne demek olduğunu duyduğum sesini, kalbin yumruk büyüklüğünde değil de dünyaları alabileceği sevgisini şimdi nasıl boşverebilirim. Kendi kendimin doktoruyum hâsılı. Ma'şukiyet nasıl sormadan hissedebilsek keşke.
Çocuktur ağlar ağlar susar rolü bana göre değil desem de giden ait olduğu yalnızlığına çoktan geri döndü. "Neşemizi bulalım" sözü işte böyle sonlara binaen.
Yorumlar
Yorum Gönder